Yüce Allah şöyle buyurur:
“Oku, Rabb’in en büyük kerem sahibidir.” [21]
“Ey insan üstün kerem sahibi olan Rabb’ine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir?” [22]
“Gerçekten benim Rabb’im Ganî (kimseye ve hiç bir şeye karşı ihtiyacı olmayan)dır, Kerîm olandır.” [23]
Ekrem’in Anlamı
İbn Teymiye, “Rabb’in en büyük kerem sahibidir.” [24] âyetini tefsir ederken şunları söyler: “Kerem sözcüğü, bütün iyilikleri, güzellikleri ve bağışları kapsayan bir sözcüktür. Her ne kadar tam anlamı “karşılıksız vermek” olsa da bu sözcükle sadece bu anlam kastedilmemektedir. Sözcük, başkasına yapılan her türlü iyiliğe, güzel davranışa ve çok hayra delalet etmektedir. Allah Teâlâ kendisinin Ekrem olduğunu ismi tafdil (üstünlük belirten isim) kipiyle haber vermekte ve kendisini bize böyle tanıtmaktadır. Bu da sadece O’nun sınırsız ve mutlak kerem sahibi olduğunu göstermektedir. Âyette “Rabb’in en büyük kerem sahibidir.” [25] denilerek bu isim mutlak olarak zikredilmekte, “Falandan daha kerem sahibidir” denilerek herhangi bir sınırlama yapılmamaktadır. Bu ifade tarzı, O’ndan daha üstün bir kerem sahibinin olmadığına ve O’nun kerem konusunda hiçbir eksik ve kusurunun bulunmadığına işaret etmektedir.”[26]
Allah Ekremü’l-ekremin (kerem sahiplerinin en üstünü)dir. Burada Ekrem sözcüğü Kerîm (hayırsever) anlamında kullanılmıştır. Tıpkı E’azz (en üstün) ve Etval (en uzun) kelimelerinin üstün ve uzun anlamında kullanıldığı gibi.[27]
Beyhakî “el-Esmâ ve’s-sıfât” adlı eserinde Hattâbî’den şu açıklamayı nakleder: “Allah, Ekremu’l-ekremîndir” sözünün anlamı: O’ndan başka mutlak kerem sahibi yoktur, hiç kimse kerem sahibi olmada ona eşit olamaz demektir.”[28]
Kerîm’in Anlamı
Kerîm, kendi lütuf ve ihsanından karşılıksız olarak veren demektir. Cüneyd Bağdadî Kerîm’i şöyle tanımlar: “Kerîm, seni bir vesileye doğru iten, ona muhtaç edendir.”
Allah’ın Kerîm ismini şöyle tanımlayanlar da olmuştur:
“Kerîm, kendisine isyan edenleri, tevbelerini kabul etmekte umutsuz bırakmayan ve onları sorguya çekmeden tevbelerini kabul edendir.”
“Kerîm, kime ve ne verdiğine aldırmayan, kendisinden isteyenleri boş çevirmeyen, kendisine sığınanları terk etmeyen, bir yanlışlık gördüğünde onu açığa vurmadan düzelten, bir iyilik yapıldığında karşılığını veren ve onu gizleyen, eksiksiz ve kusursuz yüce varlıktır.”[29]
el-Halîmî, Kerîm’in anlamı hakkında der ki: “O, mutlak fayda verendir. Araplar, bol süt veren, sağıcısını yormayan, arkasını çekmeyen ve sütünü tutmayan koyuna “iyi koyun” anlamında “Şâtü’n Kerîme” derler. Araplar bu gibi güzel huyları nedeniyle onu bu şekilde adlandırmışlardır. Şüphesiz Yüce Allah’ın, kendi lütuf ve ihsanından insanlara verdiği birçok yararlar, iyilikler ve güzellikler bulunmaktadır. Bu özelliği nedeniyle O, herkesten daha fazla Kerîm adını hak etmektedir.”[30]
Ekrem Kerîm Arasındaki Fark
İmam Kurtubî, her iki isim arasında uygun bir anlam bulmaya çalışır ve şöyle söyler: “Ekrem, Allah’ın zatıyla ilgili, Kerîm ise O’nun fiiliyle ilgili bir sıfattır. Her ne kadar dış yapıları farklı olsa da her iki kelime de “ke-re-me” kök sözcüğünden türemektedir. Allah’ın cömertlik ve kerem sıfatlarına ne kadar baksan ve onları farklı görsen de sonuçta cömertlik, Allah’a ve O’nun, ilk yaratılış dönemindeki (ki bu, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların altı günde yaratıldığı dönemdir) yaratma gücünden kaynaklanmakta ve ona dayanmaktadır. Kerem ise bu altı günden sonra ortaya çıkan ve hâlâ devam eden nimetlerle alâkalıdır. “O, her gün bir iştedir.” [31] âyetinde bu anlama işaret edilmektedir. Yüce Allah’ın o üstün gücünden kaynaklanan nimetler her gün ve her vakitte kullarına ulaşmaktadır. Bu nimetler ardı ardına kullara gelmeye devam etmektedir. Bu durum Allah’ın Kerîm oluşunun bir özelliğidir. İlk yaratılış dönemindeki hayır ve nimetler ise O’nun cömert oluşunun bir özelliğidir.” [32]
Bu açıklamadan anlaşılıyor ki, Kerîm ve Ekrem isimleri aynı anlamı ifade etmektedirler. Bu anlam; Allah’ın kullarına karşı lütufkar ve ihsan sahibi olması, onlara cömertçe davranmasıdır.
Yüce Allah’ın Kerem Sahibi Oluşunun Göstergeleri
* Allah’ın, kullara nimetleri hak etmeden vermesi, daha talepte bulunmadan kendi lütuf ve keremiyle onlara bağışta bulunması, Kerem sahibi oluşunun bir göstergesidir. Örneğin dua eden, “Ya Kerîmü’l-afuv / Ey Affeden, Kerîm!” der. Bu kul, işlediği herhangi bir fenalıktan pişman olup tevbe ettiğinde Allah’ın onu bağışlaması, affetmesi ve o fenalığın yerine bir iyilik yazması, Yüce Allah’ın kerem sahibi olduğunu açıkça göstermektedir. Allah tevbe eden kulunu bağışlayacağını ve kötülüklerini iyiliklere dönüştüreceğini bize şöyle haber vermektedir:
“Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunanlar başka; işte onların günahlarını, Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” [33]
Ebû Zer’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ben, cennete en son girecek kimseyi de, cehennemden en son çıkacak kimseyi de bilmekteyim. Bir adam getirilir ve: “Ona küçük günahlarını gösterin” denilir. Bunun üzerine ona küçük günahları gösterilir ve: “Sen falan gün şöyle şöyle yaptın; filan gün şöyle şöyle yaptın” denilir. O: “Evet” der. Çünkü yaptıklarını inkar edemez. İşlediği büyük günahların da kendisine gösterileceğinden korkar. Ancak ona: “Her kötülük yerine sana bir iyilik verildi” denilir. Bunun üzerine adam: “Ey Rabb’im! İşlediğim daha büyük kötülükler vardı; onları burada göremiyorum” der. Ebû Zer der ki: “Bu söz üzerine Hz. Peygamber’in güldüğünü gördüm. Öyle ki, azı dişleri görünüyordu.” [34]
* Allah’ın kullarının işledikleri günahları gizlemesi, onları ortaya çıkarmaması, kusurlarını örtmesi ve yaptıklarını görmezden gelmesi, O’nun Kerem sahibi oluşunun bir diğer göstergesidir.
* Mü’min kullarının basit ve küçük itaatlerine bile büyük sevaplar vermesi, onları överek onurlandırması ve üstün tutması, Allah’ın ne kadar büyük Kerem sahibi olduğunu gösterir.
Allah’ın, “Ahdime bağlı kalın ki, ben de ahdinize bağlı kalayım.” [35] diyerek kullarıyla ahit yapması O’nun kerem ve ihsanını gösterir. Yine Yüce Allah’ın, “Onlar O’nu sever, O da onları sever” [36] buyurarak kullarını sevdiğini belirtmesi, O’nun ne kadar kerem sahibi olduğunu göstermektedir.
* Allah’ın “Yerde olanların tümünü sizin için yaratan O’dur. “ [37] buyurarak dünyayı ve içindeki bütün nimetleri kulları için yaratması, onların istifadesine sunması; “Rabb’inizden olan mağfirete ve eni, göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır.” [38] buyurarak âhireti onların kalacağı ebedî bir yurt yapması, O’nun ihsan ve kereminin bir başka göstergesidir.
* Allah, kereminin bir göstergesi olarak, göklerde ve yerde bulunan her şeyi bütün insanların hizmetine verdiğini ve onlara boyun eğdirdiğini belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kendinden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi.” [39]
Evet, Allah gerçekten Ekremu’l-ekremîndir. Kerem sahiplerinin en üstünüdür. Hiç kimse bu niteliğinde ona eşit olamaz, O’nun benzeri bir kerem sahibi kesinlikle yoktur.[40]
Allah’ın bu sıfatından müslümana düşen pay, Allah’ın genel ve özel ihsanından, kereminden ve cömertliğinden yararlanmasıdır. Allah’ın bu özelliğini rehber edinerek özelde müslümanlara ve genelde tüm insanlara cömertçe davranmalı ve onlara iyilik yapmalıdır. Sahip olduğu mal, mülk, mevki, makam ve ilmi onların yararına kullanmalı, her yönden onlara yardımcı olmalıdır.[41]
El-Kerim Anlamı, Zikir Sayısı, Fazileti ve Sırları
Günü: Cuma
Vakti: Zühre
Okunma Zamanları: Sabah
Ebced değeri ve Günde zikir sayısı: 270
Anlamı: Lütfü ve keremi çok geniş, çok bol
Kerameti: Uykudan Evvel 270 kere okuyan Allah’ın sonsuz ikramlarına erer.Bol rızık ve kolaylıklara nail olmak için okunur.
kaynaklar
21] Alak, 3.
[22] İnfitar, 6.
[23] Neml, 40.
[24] Alak, 3.
[25] Alak, 3.
[26] İbn Teymiye, “el-Fetâvâ’l-kübrâ”, 16/293-296.
[27] Râzî, “Şerhu’l-esmâi’l-hüsnâ”, s. 264.
[28] Beyhakî, “el-Esmâ ve’s-sıfât”, s. 54.
[29] Râzî, a.g.e., s. 265.
[30] Beyhakî, a.g.e, s. 53.
[31] Rahmân, 29.
[32] Kurtubî, “el-Esnâ fi şerhi esmâi’l-llâhi’l-hüsnâ”, 1/131-132.
[33] Furkan, 70.
[34] Müslim, İman, 190.
[35] Bakara, 40.
[36] Maide, 54.
[37] Bakara, 29.
[38] Âl-i İmrân, 133.
[39] Casiye, 13.
[40] Daha geniş bilgi için bkz. Beyhâki, a.g.e., s. 54-55; Râzî, a.g.e., s. 264-265; Kurtubî, a.g.e., 1/99-130.
[41] İzz b. Abdüsselâm, “Şeceretü’l-meârif ve’l-ahvâl”, s. 93.
https://www.islamiokul.com/kutuphane/akaid/esmaul/ana.htm#_ftn20
