Hz. Nuh (a.s.) kimdir? Hz. Nuh Peygamber’in öne çıkan özellikleri nelerdir? Hz. Nuh’un (a.s.) eşi kimdir, iman etmiş midir? Hz. Nuh’un (a.s.) oğlunun inanmamasının sebebi nedir? Hz. Nuh’un (a.s.) ismi Kur’an-ı Kerim’de geçiyor mu? Hz. Nuh’a (a.s.) neden “ikinci Âdem” denilmiştir? İnsanlığın ikinci atası olarak kim kabul edilmektedir? Hz. Nuh (a.s.) kaç yıl yaşamıştır? Hz. Nuh (a.s.) ne kadar süre insanlara tebliğde bulunmuştur? Hz. Nuh’un (a.s.) davetine kaç kişi iman etmiştir? En uzun yaşayan peygamber kimdir ve ömrü ne kadar sürmüştür? Nuh kavmi hangi günah ve inatları sebebiyle helak olmuştur? Nuh Tufanı nasıl gerçekleşmiş, kaç gün devam etmiştir? Nuh Tufanı hangi dönemde meydana gelmiştir? En uzun ömürlü peygamberlerden biri olan ve tufanla yeryüzünü inkârcılardan arındıran Hz. Nuh’un (a.s.) hayatı…
Hazreti Nuh (A.s) Hayatı
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh’un (a.s.) adı 43 defa zikredilmektedir. Ayrıca 71. sure onun ismini taşır ve “Nuh Suresi” olarak bilinir. Hz. Nuh (a.s.), Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde önemli bir yere sahip olan Ülü’l-azm peygamberlerden biridir. Hz. İdris’in (a.s.) vefatının ardından insanlar, ona bağlı yaşayan salih kişilerin heykellerini yapmış ve zamanla bu heykellere tapmaya başlamışlardır. İşte bu dönemde Hz. Nuh (a.s.), kavmini Allah’ın birliğine çağırmak için gönderilmiştir. Ancak bütün çabasına rağmen çok az kişi onun davetine icabet etmiş, hatta oğullarından biri dahi iman etmeyi reddetmiştir.
Hz. Nuh (a.s.), 950 yıl boyunca kavmini hidayete davet etmiş, yıllar süren mücadelesine rağmen iman edenler azınlıkta kalmıştır. En sonunda duası üzerine Allah Teâlâ büyük bir tufanla kavmini cezalandırmış ve böylece tarihe geçen Nuh Tufanı başlamıştır. Tufandan önce Allah, Nuh’a (a.s.) bir gemi yapmasını emretmiştir. Rivayetlere göre bu gemi üç katlıydı ve yapımı birkaç yıl sürmüştü. Geminin içine iman eden yaklaşık 80 kişi alınmış, ayrıca hayvanlardan da birer çift yerleştirilmiştir. Âlimlerin bildirdiğine göre tufanla birlikte yeryüzü sularla kaplanmış, bu büyük felaket altı ay kadar devam etmiştir. Sular çekildiğinde ise gemi, 10 Muharrem günü Cudi Dağı’na oturmuştur. Bu sebeple Hz. Nuh’a (a.s.) “insanlığın ikinci atası” denilmiş, tufan sonrası nesiller onun soyundan devam etmiştir.
Kur’an’da Hz. Nuh’un (a.s.) çok şükreden ve sabırlı bir kul olduğu vurgulanır. Aynı zamanda inkârcılara karşı sert tavrı ile de dikkat çeker. Çobanlık ve ticaretle uğraşmış, marangozların ve denizcilerin piri olarak anılmıştır. Onun ömrünün 1300 yıla kadar uzandığına dair rivayetler vardır. Peygamberlik görevi süresince sabırla insanları doğru yola davet eden Hz. Nuh (a.s.), İslam geleneğinde uzun ömürlü peygamberlerin başında gelir. Kabri hakkında ise farklı rivayetler vardır; Mekke’de Kâbe civarında, Cizre’de, Kerek’te veya Necef’te olduğu söylenmektedir.
Hz. Nuh’un esas adının “Yeşkûr”, “Sâkin” ya da “Abdülgaffar” olduğuna dair rivayetler bulunur. Ona “Neciyyullah” yani “Allah’ın kurtardığı” ve “Şeyhu’l-Enbiya” yani “nebilerin en uzun ömürlüsü” lakapları verilmiştir. İdris (a.s.) semaya yükseltildikten sonra onun yolunu sürdüren salihler —Vedd, Süvâ, Yeğûs, Yeûk ve Nesr— halk arasında büyük saygı görmüş, vefatlarından sonra şeytanın telkiniyle heykelleri yapılmıştır. Başlangıçta sadece hatıra olarak dikilen bu heykeller, zamanla putlaştırılmış ve insanlar onlara tapmaya başlamıştır.
İbn Abbas’ın (r.a.) rivayetinde belirtildiği üzere
bu putların isimleri daha sonra Araplara da intikal etmiştir. Vedd isimli put Dûmetu’l-Cendel’de Kelb kabilesine, Süvâ Hüzeyl’e, Yeğûs Murad kabilesine, Yeûk Hemedan’a, Nesr ise Himyer kabilesine ait olmuştu. Başlangıçta salih kişilerin hatırası için dikilen bu heykeller, nesiller geçtikçe cahil halk arasında tapınma aracı haline gelmiştir.
Hz. Nuh (a.s.) zaman zaman ticaret, bazen de çobanlık yapmıştır. Kavminin başında ise Kabil soyundan gelen zalim bir hükümdar bulunmaktaydı. Her kabilenin farklı putları vardı ve bu putların hizmetkârları bulunuyordu. Hz. Nuh (a.s.), bu durumu alaya alır, putlara tapmanın akıl dışılığını kavmine anlatırdı. Ancak kavmi inatla putperestlikte ısrar etmiş, böylece helak edilmeleri kaçınılmaz hale gelmiştir.
Hz. Nuh'un Soy Ağacı
Tevrat’ta Hz. Nuh’un soyu hakkında iki farklı silsile yer almaktadır. Bu anlatımlardan birinde Hz. Nuh’un neslinin Hz. Âdem’in oğlu Şît’e kadar uzandığı ifade edilir ve tufan olayından sonra 350 yıl daha yaşadığı belirtilir. Bu soyağacına göre; Hz. Âdem 930 yıl, oğlu Şît 912 yıl, Şît’in oğlu Enoş 905 yıl, ardından Ken‘ân 910 yıl, Mahalalel 895 yıl, Yared 962 yıl, Hanok 365 yıl, Metuşelah 969 yıl, Lamek 777 yıl ve nihayetinde Hz. Nuh 950 yıl yaşamıştır. Tevrat’ta yer alan diğer rivayete göre ise Hz. Nuh’un nesebi, Hz. Âdem’in oğlu Kâbil aracılığıyla Lamek’e kadar ulaştırılmaktadır.
Nuh Kavmi’nin Özellikleri
Nûh kavmi putperest bir topluluktu. Onların bu inanç yapısı Kur’an-ı Kerîm’de şöyle anlatılır:
“Dediler ki: Sakın tanrılarınızı bırakmayın! Hele Vedd’i, Süvâ’yı, Yeğûs’u, Yeûk’u ve Nesr’i asla terk etmeyin!” (Nûh, 23)
Başlangıçta sadece hürmet ve hatıra için yapılan heykeller, zamanla tapınma aracına dönüşmüş ve putçuluğun temeli atılmıştır. İnsanların ilahlarını maddi şekiller üzerinden tasavvur etmesine antropomorfizm denir. Bu anlayış, kişiyi somut nesnelere kulluk etmeye yöneltir ve sonunda putperestliğe sürükler. Tevhid inancında ise Allah’ın aşkınlığı ve hiçbir varlığa benzememesi esastır. İslam, insan aklını maddi bağlardan arındırarak soyut manalara yöneltmeyi hedefler. Ancak insan çoğu zaman kolay yolu seçmiş, Allah’ı kendi tasavvur kalıplarına sığdırmaya çalışmış ve bu hatalı yaklaşım onu putlara tapmaya götürmüştür.
İslam dini, Allah’ın hiçbir varlığa benzemediğini açıkça bildirir ve bu tür yanlış eğilimleri engellemek için resim ve heykeli hoş görmemiştir. Çünkü bu unsurlar insanın hayal gücünü sınırlandırır, ulvi hakikatleri idrak etme yetisini köreltir. Resûlullah (s.a.s.), başlangıçta kabir ziyaretlerini de yasaklamış, bunun putperestliğe yol açabileceğini belirtmiştir. Ancak tevhid inancı yerleşince izin vermiş ve şöyle buyurmuştur:
“Size kabir ziyaretini yasaklamıştım. Artık kabirleri ziyaret edebilirsiniz.” (Müslim, Cenâiz, 106)
“…Kim isterse kabirleri ziyaret etsin. Çünkü kabir ziyareti insana ahireti hatırlatır.” (Tirmizî, Cenâiz, 60)
Buna göre kabir ziyaretleri, ölümü hatırlamak, ölenlere dua etmek ve ahireti düşünmek için tavsiye edilmiştir. Ancak burada dua ve niyaz sadece Allah’a yöneltilmeli, kullardan bir şey talep edilmemelidir. Aksi halde bu, şirk tehlikesine götürür. Nitekim Nûh kavminde de insanlar başlangıçta sâlihlerin hatırasını yaşatırken zamanla onları ilahlaştırmışlardı.
Allah Teâlâ hiçbir varlığa benzemez, yani “muhâlefetün li’l-havâdis” sıfatına sahiptir. Bu sebeple hiçbir şekilde beşerî ölçülerle tasavvur edilemez. Büyük sûfîlerden Şiblî şöyle der:
“Allah Teâlâ hakkında zihninizde beliren her düşünce, aslında sizin uydurduğunuz bir şeydir. Çünkü o düşünce yaratılmıştır; Allah ise yaratılmışların ötesindedir.”
Dolayısıyla Allah’ı tanımanın tek yolu, vahyin bildirdiği sıfatlara iman etmektir. Onun dışında yapılan her yorum, kişiyi yanlış sonuçlara sürükler. Âlimler bu gerçeği şu veciz ifadeyle özetlemişlerdir:
“Allâh Teâlâ hakkında aklına ne gelirse gelsin, bil ki Allah ondan başkadır.”
Kur’an’da Hz. Musa’nın (a.s.) Allah’ı görme talebi de bu hakikati anlatır. Musa (a.s.), Rabbi ile konuşmanın verdiği manevi zevkle O’nu görmek istemişti. Ancak Cenâb-ı Hak ona bu dünyada kendisini göremeyeceğini bildirmiştir (A’râf, 143).
Nûh’un kavmi ise azgın, zalim, fasık, merhametsiz ve inatçı kimselerdi. Kur’an-ı Kerîm’de onların bu özellikleri şöyle ifade edilir:
“…Onlar çok zalim ve çok azgın bir topluluktu.” (Necm, 52)
“…Onlar fasık bir milletti.” (Zâriyât, 46)
“…Gerçekten onlar kötü bir kavimdi.” (Enbiyâ, 77)
“…Onlar kalpleri körleşmiş bir topluluktu.” (A’râf, 64)
Nûh (a.s.) onları yıllarca uyardı fakat iman eden çok az oldu. Hadislerde bildirildiğine göre kıyamet günü Nûh (a.s.)’a kavmini tebliğ edip etmediği sorulacak, o da evet diyecek; kavmi ise “Bize peygamber gelmedi.” diye inkâr edecektir. Bunun üzerine ümmet-i Muhammed, Hz. Nûh’un tebliğini doğrulayan şahitler olarak huzura getirilecektir. (Buhârî, Tefsir, 2/13; Tirmizî, Tefsir, 2/2965)
Sonuçta Allah Teâlâ, hakikatten sapan bu kavme Nûh’u peygamber olarak göndermiş ve şöyle buyurmuştur:
“Onlara can yakıcı bir azap gelmeden önce uyar diye Nûh’u kavmine gönderdik.” (Nûh, 1)
Hz. Nuh Ne Zaman Yaşadı?
Tevrat’a göre Hz. Nuh, Hz. Âdem’in yaratılışından 1056 yıl sonra ve onun vefatından 126 yıl sonra dünyaya gelmiştir. Kutsal Kitap’ta Hz. Nuh’un hayatının ilk 500 yılına dair herhangi bir bilgi yer almaz. Tevrat’ta anlatıldığına göre Nuh’un yaşadığı dönemde insanlar bozulmuş, yeryüzünde kötülük ve fesat yaygınlaşmıştır. Hz. Şît’in soyundan gelenler, Kâbil’in neslinden kızlarla evlenmiş ve bu evliliklerin sonucunda şiddeti ve zulmü benimseyen kötü bir topluluk ortaya çıkmıştır. Kötülük öyle bir noktaya ulaşmıştır ki Rab, insanı yarattığına pişman olmuş; tüm canlıları büyük bir tufanla yok etmeye hükmetmiştir. Ancak Hz. Nuh, Rabbin katında ayrı bir değer görmüş ve lütfa erişmiştir.
Hz. Nuh (a.s.) Kaç Yıl Tebliğ Etti?
Hz. Nûh (a.s.) henüz elli yaşındayken Cebrâîl (a.s.) kendisine gelerek peygamberlik vazifesini tebliğ etti ve:
“Dermesil ve kavmine git, onları yalnızca Allah’a kulluğa çağır.” buyurdu.
Bunun üzerine Nûh (a.s.), ömrünün sonuna kadar tevhid inancını yayacağına dair söz verdi. Kur’an-ı Kerîm’de bu husus şöyle anlatılır:
“Biz peygamberlerden kesin bir söz almıştık; senden, Nûh’tan, İbrahim’den, Musa’dan ve Meryem oğlu İsa’dan da… Hepsinden çok sağlam bir söz aldık.” (Ahzâb, 7)
“Andolsun ki Nûh’u kavmine elçi gönderdik. O da dedi ki: ‘Ben size apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına kulluk etmeyin. Ben, üzerinize gelecek elem verici bir azaptan korkuyorum.’” (Hûd, 25-26)
Peygamberliğinin ilk dönemlerinde davetini gizli yürüten Nûh (a.s.), daha sonra açıkça tebliğ etmeye başladı. Gençliğinde toplumunun sevdiği biri olmasına rağmen davetiyle birlikte karşıtlıklar başladı. Yanına yalnızca çok az kişi katıldı.
Kavmin hükümdarı Dermesil, onun faaliyetlerinden haberdar olunca çevresine, “Bu kim?” diye sordu. Halk ise, “Kavmimizden biri… Adı Nûh bin Lamek. Önceleri aklı başında idi, ama şimdi peygamber olduğunu iddia ediyor ve putlarımızı inkâr ediyor.” dediler. Bunun üzerine Dermesil, Nûh’u huzuruna çağırıp sert bir şekilde, “Sen bizim ilahlarımızı mı reddediyorsun?” diye çıkıştı.
Ayrıca Nûh’a inananların fakirlerden oluşması, inkârcılar için alay vesilesi olmuştu. Kur’an’da onların şu sözleri aktarılır:
“Senin peşinden gidenler sıradan kimseler iken biz sana mı inanacağız?” (Şuarâ, 111)
Kibirleri sebebiyle müminleri küçümseyen bu topluluğa karşı Nûh (a.s.) şöyle cevap verdi:
“Ben inananları kovmam. Onlar Rableriyle karşılaşacaklar. Eğer onları dışlarsam, Allah’a karşı beni kim savunur?” (Hûd, 29-30; Şuarâ, 114)
Dermesil’in ölümü üzerine yerine oğlu Nevlin geçti. Ancak o da babasından daha zalim çıktı. Nûh (a.s.), bu dönemde de tebliğine devam etti. Kavmi onu aşağıladı, üzerine toprak attı, hatta dövüp bayılıncaya kadar eziyet ettiler. Ayıldığında ise şöyle dua etti:
“Ey Rabbim! Beni ve kavmimi bağışla. Çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.”
Ardından yıkanır, yaralarını sarar ve yeniden onları imana davet ederdi. Cebrâîl (a.s.) zaman zaman onun yaralarını tedavi ederdi. İnkârcılar ise, “Ey Nûh! Onca hakaretimize ve işkencemize rağmen dâvandan hâlâ vazgeçmedin mi?” diyerek alay ederlerdi. Nûh (a.s.) ise, “Ben deli değilim. Atalarınız bugün azap çekiyor. Aklınızı başınıza alın!” diyerek onları uyarırdı.
Nûh (a.s.), insanların dünyalık kaygılarla hakikatten uzaklaştığını biliyordu. Bu yüzden onlara şöyle seslenirdi:
“Davetim için sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim karşılığımı verecek olan yalnızca âlemlerin Rabbidir. Allah’tan korkun ve bana uyun!” (Şuarâ, 109-110)
Ne var ki kavminden çok azı iman etti. Oğullarından Sâm, Hâm ve Yâfes iman ederken, Ken’an inkâr edenler arasında kaldı. Hz. Nûh (a.s.), 950 yıl boyunca sabırla tebliğini sürdürdü. Defalarca hakarete uğradı, eziyet gördü; fakat vazgeçmedi. Sonunda dayanamayacak hale gelince Rabbine yönelerek çaresizliğini arz etti.
Nuh Tufanı Ne Zaman Oldu?
Tevrat rivayetlerine göre Nuh Tufanı, Hz. Nuh 600 yaşına geldiğinde başlamıştır. Yağmurlar kırk gün boyunca devam etmiş, ardından tam 150 gün boyunca tüm yeryüzü sular altında kalmıştır. Bu büyük felaketin sonunda Hz. Nuh ve gemide bulunan müminler karaya çıkmayı başarmışlardır.
Allah, tufandan sonra Hz. Nuh’u ve oğullarını bereketlendirmiş, onlara yeryüzünde çoğalmalarını ve nesillerini sürdürmelerini emretmiştir. Ayrıca tüm canlıların onların hizmetine verildiğini bildirmiş, hareket eden her hayvanın rızık olarak helal kılındığını açıklamıştır. Bununla birlikte kanlı etten uzak durmaları ve insan kanı dökmemeleri kesin bir emir olarak bildirilmiştir.
Hz. Nuh vesilesiyle Allah ile insanlar arasında bir ahid yapılmıştır. Bu ahde göre insanlar, Rabb’in belirlediği ilkelere sadık kaldıkları müddetçe yeryüzünde bir daha tufan gibi tüm canlıları sarsacak büyüklükte bir felaket yaşanmayacaktır.
